Hafta sonu olduğu için ofis neredeyse bomboştu. Bilgisayar ekranlarının ışığı dışında içeride hiçbir şey yanmıyordu. Kadın, dosyaları toparlamakla meşguldü; sessizliği bölmek istemeyen nazik adımların yaklaştığını duyduğunda başını kaldırdı.
Adam, ceketini çıkarmış, kravatını gevşetmişti. Gözlerinde doğrudan bir bakış vardı. “Erken mi geldim?” diye sordu alçak sesle. Kadın hafifçe başını eğerek gülümsedi. “Tam zamanında,” dedi.
Konuşmadan, sadece bakışarak birbirlerine yaklaştılar. Masaların arasında ilerlerken adımlar neredeyse havada süzülüyordu. Kadının sırtı duvara yaslandığında, adamın eli saçlarının arasına kaydı.
Öpücükler yavaşça başladı, sonra derinleşti. Kalp atışları hızlandı. Ofisin sessizliği, aralarındaki yakınlığı daha da yoğun hissettirdi.
Masa kenarına oturduğunda, adam parmaklarını kadının ellerine geçirdi. “İstersen durabiliriz,” dedi. Kadın, başını hafifçe sarsarak gözlerini onun gözlerine sabitledi. “Hayır, bu anı istiyorum.”
O sessiz ofiste, dakikalar boyunca zaman durdu. Yalnızca rıza ile şekillenmiş bir arzunun, güvenli bir alanda nasıl büyüyebileceğini gösteren bir gece yaşandı.
Ertesi sabah, masalar yeniden düzene girmişti. Ama ikisi de biliyordu: o akşam ofiste sadece evraklar değil, bir sır da bırakılmıştı.