Deniz kenarındaki pansiyon sessizdi. Mevsim sonunda gelmiş birkaç kişi dışında neredeyse boştu. Gökyüzü sabahtan beri kapalıydı, ara ara sağanak geçişleri… O gün herkes içeride kalmayı seçmişti. Ama kadın tek başına sahile indi. Yağmurda yürümeyi seviyordu.
Biraz ileride, adam eski bir çardakta oturmuş, yağmuru izliyordu. Göz göze geldiklerinde ikisi de hafifçe başlarıyla selam verdi. Kadın ilerledi, aynı çardağın diğer ucuna oturdu. Aralarında mesafe vardı ama yağmurun sesi onları birbirine yaklaştırıyordu sanki.
Bir süre sonra adam usulca, “Islanmak için çok sakin duruyorsun,” dedi. Kadın cevap verdi: “Islanmak bazen iyi gelir.” Bu cümle bile bir bağ kurmaya yetmişti. Konuşmaları kısa ama derindi. Yağmur dindiğinde, birlikte pansiyona döndüler.
Kadın odasına geçmeden önce, “Birlikte kurulan bir çay iyi gelebilir,” dedi. Adam kabul etti. Odanın içinde, deniz havası ve taze çayın buharı… Kadın saçlarını havluyla kuruturken adam ona baktı. Gözlerinde hayranlıkla karışık bir incelik vardı.
Kadın, onun bakışlarını fark edip gülümsedi. “Yorgun ama huzurlu hissediyorum,” dedi. Adam yaklaştı, “Ben de,” dedi. Aralarındaki mesafe yavaşça kapandı. İlk temas ellerdeydi, sonra yanağa hafif bir dokunuş…
O akşam yağmurla başlayan gün, iki yalnız insanın bedenlerinde ve kalplerinde yeni bir sıcaklıkla son buldu. Rıza, güven ve merakla örülü bu an, sessizce ama unutulmaz bir şekilde paylaşıldı.