Yoğun bir günün ardından ofis yavaş yavaş boşalmıştı. Bilgisayar ekranları kapanmış, kahve kupaları yarı dolu kalmış, çalışanlar sessizce çıkmıştı. Ama iki kişi hâlâ oradaydı. Işıkların çoğu kapanmıştı, sadece açık ofisin köşesindeki loş masa lambası yanıyordu.

Kadın, sunumunu toparlamaya çalışıyordu. Adam birkaç adım ötede, göz ucuyla onu izliyor ama belli etmemeye çalışıyordu. Aralarındaki sessiz elektrik, aylarca aynı ortamda biriken küçük temaslardan, bakışmalardan doğmuştu.

Kadın başını kaldırdı ve gülümsedi. “Sen hâlâ buradasın.”

“Gitmek istemedim,” dedi adam. Bu, beklenmeyen bir dürüstlüktü ama samimiydi. Kadın yerinden kalktı, adama yaklaştı. Masanın kenarında durduğunda, parmak uçları hafifçe adamın koluna dokundu.

İlk temas kısa sürdü, ama yeterliydi. Konuşmadan birbirine yöneldiler. Masanın köşesi artık evraklarla değil, karşılıklı bir arzunun kanıtlarıyla doluydu. Kadının nefesi hızlanırken, adam onun saçlarına dokundu. Her hareket dikkatliydi ama tutkuyla yüklüydü.

O gece ofisin kapanış saati sadece iş günü için geçerliydi. Onların arasında zaman biraz daha akmaya devam etti ve usulca, yakından, rızayla ve tamamen hissederek.

Comments are closed.