Şehir geceleri başka bir dünyaya açılır. Özellikle yüksek katlı bir dairenin balkonundan bakıldığında… Trafik sesleri uzak bir uğultuya dönüşür, ışıklar tenin üstüne yumuşak bir film gibi yayılır. O gece, içeriye girmeye hiç gerek kalmadı.
Balkona serilen yumuşak örtü, yudumlanan kırmızı şarap ve uzayan bakışmalar, sıradan bir akşamı başka bir şeye dönüştürüyordu. Kadın pencere kenarına yaslanmış, şehre bakarken adam onun hemen arkasında durmuştu. Aralarında tek bir kelime bile yoktu. Ama beden dili, o sessizliği fazlasıyla dolduruyordu.
Adam usulca elini onun beline koydu. Kadın dönmedi. Ama sırtını hafifçe yaslayarak o dokunuşu kabul etti. Bu, küçük ama net bir davetti. Gecenin hafif esintisi tenlerinden geçerken, onların birbirine yönelişi her şeyden daha doğaldı.
Balkonda, dış dünyanın sadece bir fon olduğu bu anda, aralarındaki yakınlık öylesine yoğundu ki, zaman neredeyse durdu. Ten tene değdikçe, her dokunuşta daha derine inen bir bağ kuruldu. Şehir onlara bakıyor gibiydi ama umurlarında değildi. O an sadece onlara aitti — gönüllü, sıcak ve unutulmaz bir geceye.