Yıllar sonra bir akşam yemeği için buluştular. Aynı üniversitede okumuşlardı, yolları ayrılmış ama kopmamıştı. O gece, eski günlerden konuşmak için sözleşmişlerdi ama kelimelerin ötesinde bir enerji vardı aralarında.
Ev sıcak, yemekler özenle hazırlanmıştı. Şarap açıldı, sohbet hafif kahkahalara dönüştü. Her an daha fazla geçmişten sıyrılıyor, şimdinin derinliğine dalıyorlardı. Gözler sık sık buluşuyor, eller konuşurken bazen masanın üzerinde hafifçe birbirine değiyordu.
Yemek sonrası bulaşıkları birlikte toplamaya karar verdiler. Mutfağa geçtiklerinde ortam daha da samimileşti. Küçük bir alanda, omuzları çarpışıyor, gülüşmeler temaslara dönüşüyordu. Derin bir sessizlik geldiğinde, adam bir an durdu, ona baktı.
“Bazen bazı şeyleri yıllar sonra daha net fark ediyor insan,” dedi.
Kadın yavaşça başını çevirdi. “Mesela ne?” diye sordu.
“Senin nasıl değişmediğini. Hâlâ kalbime dokunabildiğini.”
Bu sözler fazla düşünülmeden söylenmişti ama doğrulardı. Göz göze geldiler. Sessizlik, bu sefer beklenmeyen bir yakınlığa dönüştü. İlk öpücük mutfağın ortasında, tezgâhın kenarında başladı.
Dokunuşlar yavaş ama anlamlıydı. Yılların birikimi, bu anda çözüldü. Sarılmalar, öpüşmeler, mutfağın sıcaklığında yeni bir hikâyeye dönüştü. Her şey doğal, rızaya dayalı ve duygusaldı.
O gece, dostluktan doğan bir bağ, yeni bir aşka evrildi. Sabah kahvaltısı birlikte hazırlandığında, artık birbirlerine “eski dost” demek yeterli gelmiyordu.