Yeni bir eve taşınmak, genelde telaşlı ve yorgun bir süreçtir. Koliler, eşyalar, yerleştirilecek raflar… Ama bazen en sıradan anların içinde en özel yakınlıklar doğar.

Kadın, kitap kolisini odanın köşesine yerleştirirken, sırtını geriye yasladı ve derin bir nefes aldı. Adam, diğer odadan çıktı, elinde bir bardak suyla ona uzattı. Göz göze geldiler, ikisi de ter içinde, yorgun ama tuhaf bir şekilde gülümsüyordu.

“İstersen biraz ara verelim,” dedi adam. Kadın başını salladı, yerdeki halının üzerine oturdu. O da yanına geldi. Sessizce birkaç dakikalığına sadece nefes alışverişleri duyuldu.

Kadının tişörtü omzundan hafifçe kaymıştı, adamın gözleri kısa bir an o detaya takıldı. Kadın fark etti ama tepki vermedi. Aksine, o da onun bakışını karşılıkla karşıladı.

İlk temas dizinin üzerindeki bir eldi. Sonrası daha içgüdüsel, daha yakındı. Henüz mobilyalar yerleşmemişti ama yerdeki halı, o an için her şeye yeterdi.

Kimi yakınlıklar planlanmaz. Taşınma gibi sıradan bir günde, bir odada baş başa kalan iki bedenin diliyle yazılır. Bu an da öyleydi: rıza, karşılıklı istek ve yorgunluğa rağmen gelen beklenmedik bir yakınlaşma.

Comments are closed.