Haftalık film geceleri onların küçük ritüeliydi. Uzun günlerin ardından bir rahatlama, bir kaçış… Perdeler kapanır, ışıklar kısılır, mısır patlatılırdı. O gece ise diğerlerinden biraz farklıydı; hava serindi, battaniye paylaşılıyordu, koltukta yan yana ama bu kez biraz daha yakındılar.

Film başlamıştı ama ikisinin de dikkati ekran dışında bir yerdeydi. Kadının eli hafifçe battaniyenin içinde adamın eline dokunduğunda ikisi de aynı anda nefesini tuttu. O küçük dokunuş, önemsiz gibi görünse de aylarca biriken duyguların ilk ifadesiydi.

Adam başını hafifçe ona çevirdi. Kadın gözlerini kaçırmadı. Göz göze geldiler; uzun, sessiz, onay dolu bir bakıştı bu. Film arka planda akarken, onların hikâyesi koltukta yeni başlıyordu.

Parmaklar birbirine dolandı, sonra birer birer kaygıyla ama arzuyla gezindi ten üzerinde. Her temas, önce yavaş, sonra daha yoğun, ama hep dikkatliydi. Battaniye, o an ikisinin de dışında kalan dünyayı kapatıyordu.

Koltuk artık sadece bir oturma alanı değil, birbirlerine dokunabildikleri küçük, güvenli bir sığınağa dönüşmüştü. Her hareket, isteğe dayalı, karşılıklı anlaşılmıştı. Film bittiğinde, ikisi de daha önce hiç bu kadar “tamamlanmış” hissetmemişti.

Comments are closed.