Sessizlik, sadece doğada değil, kadının içindeydi de. Uzun bir yalnızlıktan sonra karavanla çıktığı bu yolculukta, kalabalıktan uzakta, dağın eteklerinde bir gece konakladı. Tam yemeğini hazırlarken, motor sesiyle irkildi. Bir başka karavan, hemen yakına yanaştı.
Kapı açıldı. İçinden çıkan adam yalnızdı. Selamlaştılar, kısa bir tanışmanın ardından hava kararınca küçük bir içkiyle sohbet başladılar.
Kadın, adamın bakışlarının üzerindeki etkisini fark ettiğinde, “istersen içeri geçelim,” dedi. Karavanın içi loştu, ama atmosfer daha ağırdı. Adam yaklaştı, kadının beline ellerini koyarken “durdurursan dururum,” dedi.
“Dur demeyeceğim,” cevabı gecikmedi.
Önce gömlekler, sonra nefesler çözüldü. Kadının beli yatağa yaslandığında, adamın eli boynuna, dizine, sonra tüm vücuduna yayıldı. Karavan hafifçe titriyordu; içerideki ritim doğanın sessizliğini bastırıyordu.
Kadın başını geriye attığında, adam hız kesmeden devam etti. Güçlü ama dikkatli, baskın ama anlayışlıydı. Her an bir yenilikti. Kadın, onun vücudunun ağırlığını değil, aralarındaki tutkunun baskısını hissediyordu.
O gece karavan sadece bir araç değil, arzuya açılmış bir sınırdı. Sabah olduğunda bedenlerinde yorgunluk ama yüzlerinde doyum vardı.