Ev kalabalık. Kutlama gecesi, herkes bir odada dağılmış uyuyor. Mutfak ışığı ise tek başına yanıyor. Kadın uykusundan uyanmış, sessizce su içmek için aşağıya inmişti. Üzerinde ince bir tişört, omuzlarına geçirdiği bir hırkayla kapıya sessizce yöneldi. Ama mutfakta yalnız değildi.
Adam da oradaydı. Elinde kahve kupası, ayakta duruyordu. Göz göze geldiklerinde ikisi de hafifçe gülümsedi. Gecenin o saatinde paylaşılan bu karşılaşma, sadece bir tesadüf değildi. Belki saatlerdir bu anı bekliyorlardı.
Kadın tezgâha yaslandı, adam da yavaşça yaklaştı. Konuşmadılar. Bu, kelimelere ihtiyaç bırakmayan bir andı. İki bedenin hafızasında çoktan yazılmış bir metni birlikte okuyormuş gibi…
Adam elini yavaşça kadının saçlarına götürdü, ardından yanağını okşadı. Kadın gözlerini kapattı, o dokunuşu içine çekti. Sessiz, yavaş, saygılı ama yoğun bir an…
Sonra eller birbirine değdi, ardından bedenler. Mutfakta, buzdolabının uğultusu eşliğinde, ayaklarının altındaki soğuk seramikte, gecenin içinde kayboldular.
İçeride herkes uyuyordu ama burada zaman durmuştu. Kimse duymadı, kimse bilmedi ama o sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, paylaşılan bu sır, ikisi arasında sonsuza dek kalacak bir bağa dönüştü.