Gece yarısına doğru, arabada dört kişilik bir yolculuk sürüyordu. Ön koltukta uyuyanlar vardı, ama arka koltukta hâlâ uyanık olan iki kişi için zaman farklı akıyordu. Radyo kısık sesle çalıyor, dışarıda otoyol ışıkları göz kırpar gibi geçip gidiyordu.
Kadın başını camdan dışarı çevirmişti. Adam ise usulca ona yakındı. Elleri çantasında, gözleri kadınındaydı. Sessizlikte paylaşılan bakış, aralarında kelimelere gerek bırakmayan bir dil kurmuştu.
Arabanın sarsıntıları arasında kadın, başını yavaşça onun omzuna yasladı. Kalp atışları belirginleşmişti. Adam nefesini tutarak o başı kabul etti.
Karanlıkta parmaklar buluştu. Kimseye fark ettirmeden, eller yavaşça birbirine dolandı. Bu dokunuş, sadece ten değil; onay, istek ve uzun zamandır beklenen bir yakınlıktı.
İki şehir arasındaki o uzun yol, onlar için çok daha hızlı geçmişti. Herkes uyuduğunda, arka koltukta başka bir sıcaklık uyanmıştı. Ve sabah güneşi yükseldiğinde, bu yakınlık sadece geceye ait değil, ikisinin de zihninde kalacak bir anı olmuştu.