Gece yarısına yaklaşırken evin içi tamamen sessizdi. Sokak lambasının loş ışığı camdan içeri süzülüyor, yatak odasının duvarında silik gölgeler oluşturuyordu. Kadın çoktan yatağa geçmiş, ince bir çarşafa sarılmıştı.

Kapı sessizce aralandığında, uyuyormuş gibi yapan kadın gözlerini hafifçe araladı. Adamın ayak sesleri halının üzerinde neredeyse duyulmazdı ama varlığı hissediliyordu. Yavaşça yatağa yaklaştı, eğildi ve onun omzuna nazik bir öpücük kondurdu.

Kadın, gülümseyerek arkasına döndü. “Gelmeyeceğini sanmıştım,” dedi fısıltıyla. Adam cevap vermedi, sadece gözlerinin içine baktı.

Çarşaf nazikçe yana kayarken, gecenin içindeki o an sessiz bir anlaşmaya dönüştü. Aralarındaki temas yavaş başladı; öpücüklerle, ellerin ten üstündeki gezintisiyle.

Zamanla dokunuşlar daha kararlı hâle geldi. Kadının sırtı yatağın soğuk yüzeyine değdiğinde, adamın sıcaklığıyla arasındaki zıtlık, duyularını daha da yoğunlaştırdı.

Nefesleri giderek hızlandı. Sadece göz temasıyla sürdürülen bu uyum, her hareketin bilinçli bir tercihle yapıldığını gösteriyordu.

O gece, sessizliğin içinden yükselen tek şey, iki bedenin birbirine uyumlu dansıydı. Yatak odasının duvarları, bu özel anın şahidi oldu kelimelere gerek kalmadan yaşanan bir tutku hikâyesi olarak.

Comments are closed.