Yazlık evin cam kapıları açıktı. İçeri hafif bir deniz esintisi doluyor, perdeleri dans ettiriyordu. Gecenin geç bir saatinde her şey susmuştu; sadece dalga sesleri ve uzaktaki cırcır böcekleri duyuluyordu.
Kadın balkon kapısının önünde durmuş, dışarıyı izliyordu. İnce sabahlığı dizlerinin biraz altına kadar iniyor, çıplak ayakları seramik zeminde hafifçe ürperiyordu. Arkasından yaklaşan adımları fark etti ama dönmedi. Sadece gülümsedi.
Adam arkasından yaklaştığında, elleri onun beline sarıldı. Dudaklarını saçlarının arasına gömdü, derin bir nefes çekti. “Bu gece çok güzelsin,” dedi, sesi yumuşak ve davetkârdı.
Kadın arkasını dönmeden, bir adım geriye attı. Vücutları birbirine değince, aralarındaki çekim sessizliği parçaladı. Adamın elleri sabahlığın bağcıklarını çözerken, kadın gözlerini kapatıp başını yana eğdi.
Yavaş ve kararlı dokunuşlarla, onu içeriye doğru yönlendirdi. Salonun geniş koltuğuna ulaşana dek birbirlerinden bir an bile kopmadılar. Öpücükler omuzlardan başlayarak sırtına ve beline doğru indi.
Sabahlık usulca yere süzüldüğünde, gecenin bütün sessizliği yerini derin nefeslere ve tensel fısıltılara bıraktı.
O gece, yazlık evin duvarları sadece rüzgârın değil, arzunun da izlerini taşıdı. Her temas, her bakış ve her an, yalnızca o ikisine ait, unutulmaz bir hatıra olarak kaldı.